top of page
Ara

Kadın

  • Yazarın fotoğrafı: Zeynep Doruk
    Zeynep Doruk
  • 8 Mar 2020
  • 4 dakikada okunur

Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Her taraftan kutlama mesajları geliyor. İyi güzel de, bugün ne ifade ediyor gerçekten biliyor muyuz? Toplumca çoğu kez neyi neden kutladığımızı bilmiyor gibiyiz çünkü. 14 Şubat Sevgililer Günü’nün çok acıklı bir hikayesi var mesela; ya da “Anneler Günü”nün; hikayelerin hepsinde kayıplar var, feda edilmiş hayatlar, insanın insana yaptığı tonca haksızlık ve derinlerde büyük kalp kırıklığı… Bir “saygı duruşu” olması gereken günlerin içi boşaltılıyor, farklı anlamlar yükleniyor, sonra da özleri unutuluyor gibi geliyor bana.


Burada oturup 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün neden kutlandığını ve bu meseleyi neden ciddiye almamız gerektiğini yazmayacağım. Bunu okuyorsanız internetiniz vardır, kullandığınız arama motoruna “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü tarihçesi” yazar, istediğiniz kaynaktan okuyabilirsiniz. Hatta bilmiyorsanız, lütfen okuyun.


Size 30’larının ortalarında bir kadın olarak,18 yaşından beri kendi ayakları üzerinde duran bir kadın olarak, kendine kolayca garanti ve ortalamanın üzerinde bir aylık kazanç sağlayabilecekken örümcek zihinlilerin hüküm sürdüğü topraklarda, kokuşmuş bir piyasada tüm maddi manevi kaynaklarını tek bir şeye; müziğe bağlamayı seçmiş bir kadın olarak söyleyeceğim başka şeyler var. Ve bu yazıyı özellikle erkeklerin okumasını diliyorum; çünkü bahsedeceğim şeyler zaten her bir kadının hücrelerine kazınmış durumda, ama bazen kadının da kadına yaptığı çok fazla gaddarlık oluyor. Yani galiba hepimizin biraz empatiye ve bütün bunları hatırlamasına ihtiyaç var.


Bilin ki; herhangi bir piyasada uzun süredir varolan ve kendini öyle ya da böyle bir şekilde gerçekleştirebilmiş bir kadının, bu yolu yürürken çektiği bedensel, zihinsel ve ruhsal yük aynı yoldan geçen bir erkekten çok daha ağır olmuştur. Güzel bir kadınsanız, daha genç kızlığınızdan itibaren tacize uğramaya başlarsınız. Bu kaçınılmazdır. “Yoo, valla kimse beni rahatsız etmedi.” diyecek bir tane kadın bulursanız lütfen beni onunla acilen tanıştırın!


Güzelseniz 1-0 önden başladığınızı düşünebilirsiniz; ama aslında o tam olarak öyle değildir. Güzelliğin de bir bedeli vardır. Bir kere güzelseniz hep güzel kalmanız beklenir, yoksa size en iyi ihtimalle acımaya başlarlar. Kilo alsanız dert, kilo verseniz dert. Spor yapmanız şart, yoksa göbeğinizi, belinizdeki fazlalıkları ya da selülitlerinizi kafaya takmaya başlarsınız.


25 yaşından itibaren vücudunuzda kolajen üretimi azalır, 30’lardan sonra artık her gün takviye alınması gerekir; imkanınız varsa yaşlanmamak için botokslar dolgular yaptırmanız artık zorunluluk olarak görülür, yavaş yavaş aynı çalışmamaya başlayan bağışıklık sistemi için vitaminler almanız gerekir. Tüm bakım işlemleri, ağda ve çekilen acılar, topuklu ayakkabıların yarattığı ağrılar için jeller, yüz kremleri, haftada bir hadi on günde bir yapılması gereken manikür, pedikürler, haftalık peelingler, aylık cilt bakımları… Sağlıklı olması için uğraşılan, föndü boyaydı uğraşılan saçlar… O yılın moda renkleri, giysileri… Makyaj için alınacak tonla malzeme, onları yüzümüzden temizlemek için alınan tonla ürün… Yatmadan ve kalktıktan sonra ortalama 15 ila 30 dakika arası süren kremlenme süreçleri…. Hamile kalmak… Kalmamak… Doğurmak… Doğurmamak.. Emzirmek… Tüm o doğum sürecinin vücudundaki bütün kemiklerin kırılmasına eşit sancısı… Sonra toparlanmak, işe ve sosyal hayata tekrar dahil olmak için, “Ben de buradayım, çocuk da yaparım kariyer de” savaşları… Daha sayayım mı?


Bütün kadınlar bunlardan nasibini alıyor. Herkes öncelikle kendi için kendine baktığını söylese de, dürüst olalım, farkında olarak ya da olmayarak yediğimiz baskı çok yüksek, kendimizle uğraşırken bir de “işimizi ve erkeğimizi elimizde tutmamız” bekleniyor, bunu yaparken altın kafeslerin içinde hapsolmamaya alışmamak; bunlar bizi zaman zaman hayattan bezgin, zaman zaman da saldırgan yapıyor. Bütün bunlar bir kere yapıp yan gelip yatılacak şeyler değil. Her gün, her hafta, her ay düzenli yapıldığında işe yarıyor. Kaldı ki yapılan “iş”in kendisine, işin zorluklarına gelemedim. Hangi işse o, çok da farketmez çünkü her işin kendine özgü zorlukları zaten var. İş ortamından, oradaki insanlardan, durumlardan, çıkan krizlerden, zaten orada olan zorluklardan bahsedemeden önce kadınların öncelikli olarak yukarıda yazdıklarımı çözmüş olmaları gerekiyor.


Erkeklerin bu gibi meselelerle uğraşma zorunluluğu yok. Demin saydığım şeyler için enerji harcamıyorlar. Bu gibi meseleler için zihinlerinde ayırmaları gereken bir zaman dilimi yok. Harcama kalemlerinde bu gibi masraflar yok. Bütün bunları yapmayınca kendilerine inanılmaz bir zaman kalıyor. Bu gibi meselelerden uzakta, zihinleri “asıl başka meselelerle” uğraşabilecek kadar berrak.


Sahnedekiler, ünlü kadınlar, göz önünde olan kadınlar bütün bunların baskılarıyla çok daha fazla karşı karşıya kalıyorlar. Sahnede olabilmek, kendi istediği şarkıları yazıp onları seslendirebilmek, seyircisiyle istediği gibi buluşabilmek ve bunu yıllarca yapmak çok büyük bir özveri istiyor. Bazı kadınlar kestirme yollar seçebiliyor, tabii bunun için tüm etik kuralları çiğnemeleri ve çok sağlam bir mideleri olması gerekiyor. Geldikleri yere daha çabuk ve zahmetsiz gelseler de öte yandan yaptıklarıyla barışmak için, kendileriyle hesaplaşmak için, yaptıklarını insanların (ve hatta kendi) zihinlerinden silmek için daha fazla zamana ve enerjiye sahip olmaları gerektiği gerçeğini göz ardı etmeyelim. Yani her seçimin bir artısı eksisi var, kimse darbe geçirmez değil. İnsanın kendini sürekli yenme zorunluluğundan hiç bahsetmiyorum, çünkü bu zaten kadın/erkek herkes için geçerli.


Bütün bunların ışığında, kadınlar 21.yüzyılda hâlâ eşitlik talep ediyor. Hâlâ erkek iş arkadaşlarından daha az kazanıyorlar. Hâlâ ifade özgürlükleri için, bedensel hakları için savaşıyorlar. Hâlâ her gün karşılaştıkları manevi baskılarla mücadele ediyorlar. Sadece istediklerini giyebilmeleri için verdikleri mücadele bile oldukça ağır. O yukarda saydığım tüm o şeyleri becerebildikleri için üstün insan madalyası almaları gerekirken maddi manevi şiddet görmeye devam ediyorlar.


O yüzden sizden, bir kadını o veya bu nedenden ötürü yargılarken en azından bunları aklınızda tutmanızı rica ediyorum. Hayat yolculuğunda herkes büyük sınavlardan geçiyor, ama biz kadınların sınavları erkeklerden fazla ve bu su götürmez bir gerçek. İş hayatında da, sosyal ortamlarda da, ev hayatında da… O yüzden daha fazla saygıyı hakediyoruz. O yüzden “kız gibi” olmamızdan ötürü aşağılanmaya tahammül edemiyoruz. Bizi olduğumuz gibi sevin istiyoruz. Özellikle olduğumuz gibi kalabilmek ve üzerine her gün bir şeyler koyabilmek için verdiğimiz mücadele düşünülürse…


Mücadelesine devam eden tüm hemcinslerim… Hepinizin yolu açık olsun. Birbirimize destek olalım. Birbirimize çelme takmaktansa elele verdiğimiz her an, bütün kadınların yolu aydınlanır. Kendimizi sizde, sizde kendimi görmeme izin verin, birbirimize ayna olalım. Tüm emekçi kadınların 8 Mart’ı kutlu olsun. Haklarımızı hatırlatmak için, hakettiklerimizi almak için bu kadar mücadele etmemiz gerekmeyeceği günleri, başka kadınlar için şimdi biz yaratmak zorundayız. Bu hayat diliminde öyle günlerde buluşabilmek dileğiyle…


ZD

 
 
 

Yorumlar


Join my mailing list

Thanks for submitting!

© 2023 by The Book Lover. Proudly created with Wix.com

bottom of page